Etiket: klasik fps

  • Klasik FPS’lerde remaster ve RTX dönemi

    Klasik FPS’lerde remaster ve RTX dönemi

    Klasik FPS’ler son dönemde remaster’lar ile yeniden canlanmaya başlamışken işin içine RTX’in girmesiyle beraber oyunlardaki remastered çabaları biraz daha hareketlendi. Bazıları resmi, çoğu da fan modu olan bu grafiksel iyileştirmelerle beraber benim gibi eski tip oynanıştaki FPS’leri sevenler için güzel bir dönem başlıyor.

    Neden klasik FPS’ler?

    Klasik/retro FPS ve boomer shooter tarzı oyunları neden sevdiğimi ve yeni nesil FPS oyunlarındaki grafikler ve oynanış üzerine düşüncelerimi daha önceki iki farklı yazımda anlatmıştım ama burada yine kısaca özetleyim. Klasik FPS’lerin en büyük farkı oynanışta. Bu tür oyunlar son derece akıcı ve kesintisiz bir aksiyon sunuyor, sinematikle sürekli kesilmiyor. Çizgidel bir oynanış yok, haritada belli oranda bir özgürlüğünüz var. Oyuna girmek, çıkmak kolay. İstediğiniz noktada kaydedebiliyorsunuz. Oynanış süreleri de kısa değil. Yeni nesil oyunlarda ise grafikler çok iyi olmasına rağmen çizgisel oynanış, aksiyonu sürekli bölen sinematikler, oyuna girmenin çıkmanın uzun sürmesi, kayıt noktalarının kullanıcı tarafından belirlenmemesi gibi faktörler genel oyun deneyimi açısından farklılıklar yaratıyor. İşte benim gibi klasik FPS sevenler bu yüzden eski tarz oynanışa sahip FPS oyunlarını çok seviyorlar.

    Remastered dönemi

    Son dönemde klasik FPS’lerin remastered versiyonlarında gözle görülür bir hareketlenme var. Bu oyunların remastered olması iki açıdan önemli. İlki grafiksel gelişme. Her ne kadar bu tür eski tarz grafikleri sevsek de bazı çok eski oyunlar artık grafiksel olarak bir miktar iyileştirmeye ihtiyaç duyuyor. Örneğin Doom, Doom II, Quake, Star Wars: Dark Forces, PowerSlave gibi oyunlar artık pullaşmış grafikleriyle bir iyileştirmeye ihtiyaç duyuyordu. Neyse ki saydığım oyunların tamamı yakın zamanda remastered oldu.

    Bir de işin sistemsel yönü var. Yani eski tip bir oyun, bilgisayarınızda sorunsuz çalışmayabilir. 1920x1080p gibi çözünürlük seçenekleri olmayabilir. Menüsü, arayüzü vs. yenilenmeye ihtiyaç duyabilir. Blood oyunu da bu tarz bir remastered güncellemesiyle geldi mesela. Bir 10 sene kadar önce de Duke Nukem 3D bu şekilde gelmişti.

    Bu tarz oyunların 20-25 gibi belli yıl dönümlerine gelmeleri de remastered versiyonları için bir fırsat oluyor. Quake ve Quake II de bu şekilde remastered olmuşlardı.

    Mod güncellemeleri

    Bu konuda fanların da çabaları var. Bunlardan en iyi, Return to Castle Wolfenstein’ın lisanslı modu olan Real RTCW. Steam’den indirilebilen ve ücretsiz oynanabilen bu modla grafiksel anlamda iyileştirmeler ve yeni nesil çözünürlük desteği var. Ancak her fan modu bu şekilde lisanslı olmuyor ve ek indirme ve ayarlara ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden resmi ya da lisanslı, yani beni fazla uğraştırmayacak remastered çabalarını daha çok tercih ediyorum.

    RTX dönemi

    NVidia RTX, yeni nesil oyunları daha cilalı hale getirirken pek de beklenmeyen şekilde eski tip FPS oyunları için de bir fırsat oldu. Yeni kaplamalar, ışıklandırmalar ve yansımalı yüzeyler sayesinde eski oyunlar grafiksel açıdan biraz daha tatmin edici hale gelmeye başladılar. Bunun ilk örneği, Quake II RTX sürümü oldu. Half Life 2 RTX sürümünün de çıkmasıyla beraber hem eski hem de biraz daha yeni sayılabilecek iki farklı klasik FPS’de RTX’in etkisini görmüş olduk. Bu iki örnek resmi RTX uyarlamalarıydı. Şimdilik bir başka RTX uyarlaması yok. Ancak çok sayıda fan uyarlaması mevcut.

    Quake, Doom, Unreal, CS 2, Half Life: Black Mesa, Star Wars Jedi Outcast oyunlarda fan yapımı RTX uyarlamalarını gördük. RTX uyarlamalarının en büyük artılarından biri grafiksel gelişimden ziyade, ışıklandırmaların değişmesiyle birlikte atmosferin yükselmesi oluyor. Ama bunlar resmi ya da lisanslı uyarlamalar olmadıkları için kurulumları zahmetli ve sorunsuz çalışacakları garanti değil. Bu yüzden bu oyunlar için resmi RTX sürümlerinin çıkmasını beklemek daha uygun olacak. Yine de bu örnekler sayesinde RTX uyarlamalarının klasik FPS’leri günümüze biraz daha yaklaştırabileceğini görmüş oluyoruz.

    Klasik FPS’lerde son dönemdeki remastered furyası RTX’le beraber hız kazanabilir. RTX’in klasik FPS’lerin ömrünü uzatma açısından güzel bir fırsat olduğunu söyleyebiliriz. Daha henüz remastered versiyonları çıkmayan ama elden geçmeye ihtiyaç duyan başka FPS oyunları var. Umarım bunların hem remastered hem de RTX versiyonlarını yakın zamanda görürüz.

  • Yeni nesil FPS oyunlarındaki grafikler ve oynanış üzerine

    Yeni nesil FPS oyunlarındaki grafikler ve oynanış üzerine

    FPS oyunlarını seviyorum. Steam kütüphaneme baktığımda da oyunlarımın ciddi bir kısmının FPS olduğunu görüyorum. Tek kişilik senaryo modunu tercih ettiğim için sürekli yeni oyun arayışında oluyorum. Bazı FPS oyunlarını ise defalarca yeniden oynuyorum. Bunların da önemli bir kısmı klasik/retro FPS oyunları oluyor. Nedenlerini daha önceki bir yazımda açıklamıştım. Özetle; oyuna hızlı giriş/çıkış, akıcı oyun deneyimi, düşük sistem gereksinimleri ve fiyat. Yeni nesil FPS oyunları grafik olarak giderek gelişiyor ama klasik/retro FPS’lerde yaşadığım oyun deneyiminden giderek uzaklaşıyorum. Bu yazıda yeni nesil FPS oyunlarının eskiye göre değişimini ele alarak değerlendireceğim.

    FPS’lerin ilk dönemi: Düşük grafikler, akıcı, kesintisiz ve uzun oynanış

    FPS oyunlarının ilk çıktığı 90’lardan 2000’lerin başlarına kadar olan dönem FPS oyunları için klasik FPS dönemiydi ve bana göre FPS için altın dönem olarak kabul edilebilir. Grafik açısından pul pul ya da pikselleri seçilebilir grafiklerine rağmen kesintisiz, akıcı ve uzun bir oynanış sunan, temelde benzer yapıya sahip oyunlardı. Tüm o grafik şartlarına rağmen zamanın koşullarında etkileyici bir atmosfer sunmayı başaran çok sayıda oyun oldu. Benim gibi birçok FPS sever için oynanışta sorun yoktu ama grafiklerin gelişmesi gerekiyordu. Zaman içerisinde grafikler giderek gelişti, gelişmeye devam ediyor ama bu seferde oynanışta ciddi değişiklikler meydana geldi.

    Grafikler gelişiyor, oynanış değişiyor

    2000’lerin başlarından itibaren pul pul grafikler yerini giderek daha iyi grafiklere bırakmaya başlarken 2000’lerin ortalarından itibaren oynanış dinamikleri de değişmeye başladı. Artık sinematikler daha fazla kullanılmaya başlanırken oyun deneyimi daha fazla duraklamaya, senaryo modundaki genel oyun süresi kısalmaya başladı. Hâlâ akıcı deneyim sunabilen oyunlar vardı ama değişim başlamıştı.

    Son dönem FPS oyunları

    Kabaca son 10 yıldaki FPS oyunlarının bizi getirdiği nokta ise şu: Gerçekçiliğe giderek yaklaşan grafikler, iyice kısalan tek kişilik senaryo modu süresi, sürekli oyun deneyimini kesintiye uğratan ve toplam oyun süresinin neredeyse yarısı kadar olan sinematikler, giderek çizgiselleşen tekdüze oynanış, konsol mantığıyla tasarlandığı için belli anlarda belli tuşlara basmak zorunda bırakma. Yani geçmişteki FPS oynanış deneyimi ile güncel FPS oyun deneyimi arasında ciddi bir fark var artık.

    İlk nesil FPS oyunları sinematikler olmaksızın en az 20 saat oynanış deneyimi sunarken, yeni nesil FPS oyunlarında sinematikler dahil bu süre ortalama 5-6 saate kadar düştü. Tekrarlamakta fayda var; sinematikler dahil 5-6 saat. Ortalama 5-10 dakikalık hatta bazen birkaç dakikalık bir aksiyondan sonra o süreden daha uzun bir sinematik izlemek zorunda kalıyorsunuz. Bir de tüm bunları, kendi yaratıcı alternatiflerinizi kullanamadığınız çizgisel bir oynanış içerisinde yapıyorsunuz.

    Yeni nesil FPS’ler: İnteraktif filmler

    Grafiksel açıdan bu kadar gelişmiş ve belli bir çizgisel akışın dışına çıkamadığınız, belli anlarda belli tuşlara basmak zorunda olduğunuz bu yeni nesil FPS oynanış deneyimini özetle interaktif bir film deneyimi olarak adlandırılabilir. Bu durum hoşuma gitmiyor çünkü keyif aldığım FPS deneyimi bundan çok daha farklı.

    Grafiklerin giderek daha gerçekçi hale gelme çabası da ayrı bir tartışma konusu. Teknoloji editörü Levent Pekcan: “Oyun grafikleri neden gerçekçi olmaya çalışıyor ki, ben pencereden baktığımda zaten bunları görüyorum. Normal dünyada görmediğimi görmek istiyorum” diyor. Yani benim “robot robota benzemeli” söylemim gibi oyun grafikleri de oyuna benzemeli, gerçeğe değil diyor. Bu da tartışlabilir tabi ki; daha gerçekçi gafikler daha iyi bir oyun atmosferi sunabilir ama bunun bedeli ile karşılığı arasında bir orantısızlık var bence.

    Benim şu an nVidia GeForce GT1030 gibi giriş seviyesi bir ekran kartım var. Bundan 10 yıl önceki FPS oyunları bile bu kartla, üstelik çoğu ayar açık değilken bile oldukça iyi grafikler sunabiliyor. Yani bana göre FPS oyun grafiklerini durmadan geliştirme ve buna uygun pahalı kart dayatma yarışının fazla bir anlamı yok. Üstelik tüm buna karşılık oyun deneyimi bu şekilde değişmişken. Biraz daha somut konuşmak gerekirse çok gerçekçi grafikler de sunsanız sinematikler dahil toplam 5 saatlik bir oyun deneyimi ile hedeflediğiniz atmosferi sunamazsınız. Çünkü bu sürenin çoğu da kesintiye uğrayan parçalı bir oyun deneyimi. Ancak ben daha makul grafikler karşılığında daha akıcı ve kesintisiz bir oyun deneyimi istiyorum.

    Yeni nesil FPS oyunları özetle konsol mantığında bir tüketim içeriği olarak sunulduğu için eskiden alıştığımız oyun deneyimi artık yok. Tüketiciler de halinden memnun olduğu için bu süreçte değişiklik olmuyor. Ben bu durumdan pek hoşlandığımı söyleyemeyeceğim.

  • Klasik/retro FPS ve boomer shooter nedir ve neden seviyorum?

    Klasik/retro FPS ve boomer shooter nedir ve neden seviyorum?

    Klasik FPS kategorisi ile ilgili birbirine yakın iki kavram var; klasik/retro FPS ve boomer shooter. Öncelikle bu iki kavramın ne olduğunu açıklayıp neden sevdiğimi anlatacağım.

    Klasik ve retro FPS

    Öncelikle bilmeyenler için FPS oyunu First Person Shooter, yani birinci şahıs nişancı oyunu demek. Klasik ya da diğer adıyla retro FPS’ler de 90’lar ve 2000’lerin başlarında çıkan Doom, Quake, Duke Nukem 3D, Blood, Half Life ve benzeri oyunlar.

    Boomer Shooter

    Boomer Shooter’lar da retro FPS sevenler için yeni nesil grafikler ve retro grafiklerle hazırlanan yeni ya da eski oyunların elden geçirilerek (remake) piyasa sürülmüş halidir.

    Boomer Shooter’ların yükselişi

    Son yıllarda sinema ve TV dünyasında olduğu gibi oyun dünyasında da genel bir yaratıcılık sorunu var. Bu yüzden eskiden yapılmış ve başarılı olmuş işleri cilalayarak yeniden piyasaya sürmek yani remake oyun dünyası için yeni çıkış yollarından biri oldu. Aslında bu kategorinin geniş bir talebi yok yani gelir beklentisi düşük ancak küçük geliştiriciler için bu tür oyunları geliştirmesi daha kolay, riski daha düşük yani bir nevi garantili bir seçim denebilir. Tabi ki bu durum benim gibi klasik FPS severlere yarıyor.

    Klasik FPS’leri neden seviyorum?

    Klasik FPS’lerin grafikleri günümüze göre oldukça geride ancak bunun dışında çok sayıda artısı var. Klasik FPS’lerde oynanış son derece akıcı yani neredeyse kesintisiz bir aksiyon var ve izleyeceğiniz yol çizgisel değil. Günümüz FPS oyunlarında birkaç dakikalık bir aksiyon deneyiminden sonra mutlaka uzun bir sinematik izlemek zorunda kalıyorsunuz ve izleyeceğiniz yol da aslında önceden belli. Günümüz oyunlarının genellikle bu şekilde tasarlanmasının sebeplerinden birisi grafik açısından bir meydan okuma, diğeri ise oyunların aslında PC’ler için değil de konsollar için tasarlanıyor olması.

    Klasik FPS’lerde oynanış sürüleri oldukça uzunken günümüz FPS’lerinde 5-6 saate kadar düşmüş durumda ve yukarıda belirttiğim gibi bu sürenin çoğu da aslında sinematik izlemekle geçiyor. Klasik FPS’lerin menüleri de akıcı. Yani oyuna hızlıca girebiliyor, hızlıca çıkabiliyorsunuz. Mesela gün içerisinde sadece birkaç dakikalık bir oyun için hızlıca girip çıkmak istediğinizde klasik FPS’lerin arayüzü bu ihtiyacınızı karşılıyor ama yeni nesil FPS’lerin çoğundaki ağır menüler sayesinde oyuna hızlıca girmek ve çıkmak mümkün olmuyor. Yani aralarda tadımlık bir oyun deneyimi yerine otur, oyna oyna ve çık şeklinde bir oynanışa uygun sadece. Günümüz zaman ve odaklanma koşullarını düşününce bu tadımlık oyun deneyiminin önemli bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

    Klasik FPS oyunlarının düşük sistem gereksinimleri de tamamı için eksiksiz bir deneyim yaşamanızı sağlıyor. Yeni nesil FPS’lerin çoğununda eksiksiz bir deneyim yaşayabilmek için fırıncı küreği gibi büyük ve PC’nizin elektrik sarfiyatını ikiye üçe katlayan üst düzey ekran kartlarına yüksek ücretler ödemeniz gerekiyor.

    Klasik FPS’ler aynı zamanda oldukça ucuzlar. Hatta Steam’in en ucuz oyunlarının klasik FPS’ler olduğu bile söyleyebilir. Ancak 4-5 saatlik deneyim sunan yeni nesil FPS’ler genelde üst seviye oyunlar arasında olduğu için oldukça da pahalılar.

    Nostalji güzel şey ama her şey de zamanında güzel

    Tabi son olarak da nostalji faktöründen söz etmeden olmaz. Retro FPS’ler size eskiden oynadığınız ve belki bazı güzel anılarınızın olduğu deneyimi yeniden yaşatıyor. Klasik FPS’leri bu açıdan da seviyorum. Retro FPS’leri bir kez oynamaya başladığınızda arkası geliyor ve eskileri sıradan oynayarak nostalji ihtiyacınızı tatmin ediyorsunuz. Bu açıdan retro FPS’ler benim için oldukça cazip ancak bir yandan da bazı klasik FPS’leri yeniden oynadığımda deneyim açısından biraz zorlandığımı fark ettim ki bu da her şeyin aslında zamanında güzel olduğunu gösteriyor bir yandan. Daha önce hiç deneyimlememiş olmaktansa uzun bir süre sonra aynı deneyimi yaşamaya çalışmak yine de daha iyi tabi ki.

    Benim gibi neredeyse her retro FPS’yi bir kez daha elden geçirip oynayacak yeni oyun arayanların ihtiyacını da boomer shooter’lar yani elden geçirilen klasik FPS’ler ya da tamamen yeni yapılan klasik görünümlü FPS’ler karşılıyor.

    Hangi klasik FPS’leri seviyorum?

    Klasik FPS’ler arasında Blood, Duke Nukem 3D, Star Wars: Jedi Outcast ve Jedi Academy oyunlarının ayrı bir yeri vardır. Ancak bunlar dışında Doom, Quake I-II, Star Wars: Dark Forces I-II, Powerslave, Red Faction, Half Life, Judge Dredd: Dredd vs. Death, Medal of Honor: Allied Assault, Call of Duty 1-2, Delta Force serisini ve Soldier of Fortune 1-2’yi, boomer shooter olarak ION Fury, Cultic ve Hrot’u önerebilirim.