Uzaydaki medeniyetler üzerine…

Uzaydaki medeniyetler üzerine…


“Evrende yalnız mıyız?” sorusuna dünyadaki medeniyet gelişimi şablonu üzerinden bakarsak ve benzer bir şablonun uzay için de geçerli olabileceğini var sayarsak ortaya nasıl bir tablo çıkar?

Medeniyet gelişim çizgisi

Dünya üzerindeki çok farklı noktalarda insanlığın aynı medeniyet çizgisinden gittiğini görüyoruz: Alet kullanmaya başlamak, ateşi bulmak, yerleşik düzene geçmek, tarım yapmak, daha gelişmiş aletler ve yöntemler kullanmak, daha büyük ve sağlam yapılar inşa etmek gibi…

Bu medeniyet gelişimi dünya üzerindeki farklı yerlerde de aynı çizgiyi takip ediyor. Ateşi bulmadan kilden kap kacak yapan ya da matematikte ilerlemeden görkemli yapılar inşaa edebilen medeniyet yok. Buradan ilk sonuca ulaşıyoruz: Medeniyet, dünyanın farklı noktalarında aynı gelişim çizgisini takip ediyor.

Tüfek, Mikrop ve Çelik

Medeniyet, dünyanın farklı noktalarında aynı gelişim çizgisini takip ediyor ama peki dünyanın farklı noktalarında aynı hızda ve seviyede mi gidiyor? Elbette ki hayır.

Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik isimli çok değerli çalışmasında neden dünyadaki diğer kıtalarda yaşayanların değil de Avrasyalıların, özellikle de Avrupalıların daha fazla gelişip diğer kıtalara yayılabildiğini anlatıyor.

Diamond’a göre bulunulan coğrafya, medeniyetin gelişimi için gerekli olan beslenme, topluluğun büyüme hızı ve toplumsal yapı üzerinden doğrudan etkili. Avrupa gibi daha avantajlı olan coğrafyalarda medeniyet daha erken gelişmiş ve bu kıtadakiler başka kıtalara seyahat ederek yayılabilmeyi başarmışlar.

Bazı olanakların yoksunluğu, günümüzde farklı coğrafyalar arasındaki gelişmişlik uçurumunu da artırmış. Uzaya seyahat edebilen gelişmiş Batı toplumlarına karşı Güney Amerika’nın ormanlarından dünyadan izole olarak hâlâ tarih öncesi çağlar seviyesinde yaşayan küçük insan toplulukları da mevcut.

Buradan da ikinci sonuca ulaşıyoruz. Sahip olunan coğrafi olanaklar, gelişim hızını ve seviyesini doğrudan etkiliyor. Topluluğu büyütüp geliştirebilecek yeterli imkânlara sahip olamayanların medeniyet gelişim çizgisi de belli bir noktayı aşamıyor.

Gerçek zamanlı strateji oyunları

Warcraft, StarCraft ya da benzeri gerçek zamanlı strateji oyunlarını oynamış olanların kolayca kavrayabileceği bir durumla örnekle yapalım. Bu tarz oyunlarda amacınız bir an önce gelişip, silahlanıp karşı tarafı yok etmek ya da bir görevi başarmaktır. Oyuna başladığınızda belli bir miktar kaynağınız olur. Bu kaynak bazen çok olabileceği gibi bazen azdır hatta bazen hiç kaynağınız olmaz ve oyuna da oldukça dezavantajlı başlarsınız. Ancak oyunda her iki tarafta aynı aşamalardan geçmek zorundadır. Belli geliştirmeleri yapabilmek için belli binaları dikmeli, belli yükseltmeleri yapmalısınız. Bunları karşı taraftan daha hızlı ve etkili yaptığınızda oyunu kazanırsınız.

Bu örnekle gelişim çizgisi konusunu biraz daha pekiştirdik ve bir önceki başlıkta bahsettiğimiz konuyu da netleştirdiğimiz için ikinci çıkarımımıza bir ek yapalım: “Oyuna herkes aynı noktadan başlamaz.”

Uzaya uyarlarsak

Önce iki çıkarımımızı yeniden sıralayalım:

  • Medeniyet, dünyanın farklı noktalarında aynı çizgiyi takip eder.
  • Sahip olunan coğrafi olanaklar, medeniyetin gelişim hızını ve seviyesini doğrudan etkiler ve her medeniyet aynı noktadan başlamaz.

Medeniyet dünyanın farklı yerlerinde de dahi aynı gelişim çizgisini takip ediyor. İçinde yaşadığımız evrende de en azından medeniyetin belli bir teknolojik seviyeye ulaşana kadar benzer bir gelişim çizgisini takip etmesi olası görünüyor. Bunu ele alan en bilindik önermelerden biri Kardaşev ölçeği‘dir. Bu ölçek, medeniyetlerin kullandıkları enerji miktarını dikkate alır. Gelişmiş gezegenler enerji kullanımı konusunda daha başarılıdır.

Uzayın farklı noktalarındaki farklı galaksilerin, içinde bulunan yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin kendine has koşulları vardır. Bunun yanı sıra bu galaksi, sistem ve gazegenlerin yaşı, diğer galaksi, sistem ve gezegenlerle aynı değildir. Yani en basit şekliyle, uzayda yaşama uygun bir gezegendeki basit yaşam formlarının ortaya çıkma süresi ile bir başka sistemdeki gezegende ortaya çıkma süresi aynı olmayacaktır. Bazı sistemler ve gezegenler daha erken oluştukları için buralarda yaşam daha erken başlamış olacaktır.

Oluşumun getirdiği zaman farkı birinci faktör. Bir diğer faktör de gezegenin sahip olduğu koşullar. Nasıl ki dünyadaki farklı coğrafyalarda farklı koşullar söz konusuysa, evrendeki farklı gezegenlerde de farklı koşullar söz konusu. Bu da şu sonucu getirebilir; evrenin iki farklı noktasında aynı anda oluşmuş iki gezegen aynı hızda ve düzeyde gelişmeyebilir.

“Evrende korkunç yıkımlara sebep olabilecek çok sayıda tür vardı.
Ama hiçbirinin yıldızlararasını aşabilecek teknolojisi yoktu henüz.
Sükûnetin tek sebebi buydu.”

Bilimkurgu Mikro Öyküler, 2020

Evrenin devasa büyüklüğü

Işık hızı saniyede 300.000 km’dir. Işık yılı, ışığın bu hızla bir yılda katedebileceği mesafedir (9,5 trilyon km). İçinde bulunduğumuz ve Güneşimiz haricinde 100 ile 400 milyar arasında yıldızı barındıran Samanyolu Gökadası’nın genişliği 100.000 ışık yılı kadardır. Samanyolu ile ona en yakın gökada olan Andromeda arasındaki mesafe 2,5 milyon ışık yılıdır. Evrenin toz tanesi kadar bir bölümünde yüzlerce galaksi bulunur. İşte evrenin pratikte adeta sonsuz olan bu devasa ölçeği akıllı bir medeniyetin bir diğerine ulaşmasının önündeki en büyük engel gibi görünüyor. Bunu aşacak teknoloji seviyesine ulaşmak herhangi bir uygarlık için eninde sonunda mümkün olabilir ancak bunun insanlık medeniyetinin varolduğu zaman periyoduna denk gelmesi mümkün olmayabilir.

Büyük soru

Evrende de dünyadaki gibi çizgisel ilerleyen bir medeniyet gelişimi var mı? Varsa bizim konumumuz ne durumda? Oyuna nereden başladık? Bizden asırlar hatta bin yıllar önce gelişmiş olan uygarlıklar gelip bizi şu an gözetliyor mu yoksa hiçbir uygarlık, dünyada insanların 500 yıl önce kıtaları aştığı gibi galaksiler arasını aşacak teknolojiye henüz ulaşamadı mı? İşte uzun bir süredir merak ettiğim ve hâlâ cevabını aradığım soru bu.

+ Leave a Comment