Nostaljiye artan ilgi ve retro pazarlama

Nostaljiye artan ilgi ve retro pazarlama


Yaklaşık bir yıl kadar önce nostaljiye karşı birden bire artan yoğun bir ilgim oldu. Herhangi bir dış etken tarafından tetiklenmedi, kendiliğinden oldu. Bazı insanlar için nostalji ve retroya olan özlem ve bağlıklık bir yaşam biçimidir. Bu yüzden eskiye birçok eşyayı atmadan saklarlar. Açıkcası ben onlardan birisi değilim. Nostaljiye özel bir ilgim olmadı, tam tersine, her zaman yeni olana karşı bir talebim oldu. 80 ve 90’lardan kalabilecek birçok şeyimi ya attım, ya verdim ve yoluma devam ettim. Eğer bunu yapmasaydım, o dönemlerden Commodore 64, Amiga, mini oyun konsolları, kasetler, plaklar, video kasetleri, oyuncaklar ve daha birçok şey bugün kalacaktı. Ama dediğim gibi, bunları ya birilerine verdim, ya sattım ya da attım. Diğer birçok şey belki sorun değil ama özellikle oyuncaklar konusunda pişmanım. Bu pişmanlık yeni oluşan bir durum. Hem bunun sebebini hem de neden özellikle oyuncaklar konusunda pişmanlık olduğunu açıklayacağım. Öncelikle nostaljiye karşı kendi ilgimin nasıl başladığından, neler yaptığımdan bahsedeceğim ve ardından günümüz pazarlama dünyasında neden ilgi görmeye başladığını açıklayacağım.

Nostaljiye olan ilgim nasıl ve neden başladı?

İnsanın hayatında bazı şeyler aniden ve sebepsiz yere olur. Aslında herşeyin elbette bir sebebi vardır ama bu sebep içten geliyorsa, görünürde bir tetikleyicisi yok demektir. Benim yaşadığım da böyle bir durumdu. Yazının en başında dediğim gibi, nostaljiye karşı ilgim yaklaşık bir yıl kadar önce başladı. Aslında burada nostaljiden kastım, kendi yaşadığım deneyimlere duyduğum özlemdi. Herhangi eski olan birşeye karşı değildi. Ama onlara karşı olan bir ilgim de yok değil tabi ki.

Nedenine gelince… Sanırım artık yeni dünyanın standartları beni yeteri kadar mutlu etmiyordu. 80 ve 90’ları (ve daha öncesini) görenler, İnternet ve teknolojinin değiştirdiği dünyanın öncesini ve sonrasını gören nesillerdi. Ben bunu kısmen analog ve dijital dönem olarak ikiye ayırıyorum: 2000’lerin başlarına kadar olan kısmen analog dönem, İnternet ve teknoloji patlamasının değiştirdiği ürün ve tüketim çağı ise dijital dönem. Ben de 80 ve 90’ları gören ve yaşayan birisi olarak yeni dönemin yaşam şeklini, ilişkilerini, arkadaşlıklarını, ürünlerini, eserlerini, dizi ve filmlerini farkında olmadan karşılaştırmaya başladım. Yeni olan neredeyse her şeyde ciddi bir kalite düşüşü vardı bağ kuramayacak kadar da geçiciydi. Ürünler, ilişkiler, değerler, hatta gerçekler bile hızla tüketilip yerine yenisi konulan şeyler haline gelmişti. Böyle olunca da yeniyi eski ile kıyaslamak kaçınılmaz oluyordu. Aslında bu karşılaştırma hep vardı ama içeride bir yerlerde artık bir şeyler dolma noktasına gelmiş ki, ani bir değişim yaşandı.

Normalde eskilere dair bir şeyler aklımıza geldiğinde onu daha detaylı hatırlamaya çalışır, onun hakkında internette bir şeyler ararız. Ama bu arada bir olur. Tabi, bu nostalji talebinin etkisiyle eski şeyleri akla getirip onları arama çabası bende daha sık olmaya başladı:

  • “Şöyle bir ansiklopedim vardı, ne güzeldi. Keşke tekrar bulabilsem de sayfalarına göz atsam”
  • “Şöyle bir kitabım vardı, keşke onu birilerine vermeseydim de kitaplığımda bir anı olarak kalsaydı”
  • “Şöyle bir dizi vardı, keşke bulup tekrar izleyebilsem, belki o eski güzel günleri hatırlardım”
  • “Bir sürü oyuncağım vardı, keşke onları büyüdükçe birilerine vermeseydim de çocukluğumu daha fazla hatırlayabilseydim”

Bunlar ve benzeri örnekler kafamda sesli olmadan beni sürekli tetikliyordu. Arama işini bir adım öteye taşıyarak, bazı şeyleri bulmaya veya yeniden deneyimlemeye çalışmaya kadar gitti. İşte o süreçten birkaç örnek:

Arkın Okul Çocuk Ansiklopedisi

Hayatımda çok az şey, kişiliğimin ve merak çeşitliliğimin gelişmesinde Arkın Okul Çoçuk Ansiklopedisi kadar etkili olmuştur. Arkın Yayınevi’nin 80’lerin başında çıkardığı bu resimli ansiklopedi sayesinde benim bilime ve görsel öğelere olan merakım arttı. A’dan Z’ye maddeler halinde çeşitli farklı konular, son derece yalın bir dil ve çok sayıda çizim, illüstrasyon ve fotoğrafla anlatılırdı. Ben de her sayfasına, özellikle görsellerine dakikalarca ve defalarca bakar, hayaller kurardım. Arkın Okul Çoçuk Ansiklopedisi başarılı bir eserdi. İnternette rastladığım bir alıntı da, eski dönem ansiklopedilerin ve özellikle Arkın Yayınları’nın çıkardığı ansiklopedilerin kalitesini teyit ediyor.

Bilime olan merakımı kesinlikle bu ansiklopediyle geçirdiğim zamana borçluydum. Yıllar sonra Bilim.org‘u kurma sebebimin ilk kaynağı da buydu. Bu ansiklopedi ne yazık ki düşme sonucu epeyce deforme olmuştu ve artık kitaplığımda yer almıyordu. İşte nostalji arayışımın başladığı dönemde bu ansiklopediyi düzenli olarak aramaya başladım. Aylar sonra çok makul bir fiyata oldukça temiz bir durumda satan birisinden alarak bu ansiklopediyi kitaplığıma yeniden koydum. Bu ansiklopedi, bendeki değildi muhakkak. Ancak yine de yıllar sonra ona dokunmak, yeniden sayfalarını karıştırmak ve o görsellere yeniden bakmak eşsiz bir histi. Hatta tekrar başına bir iş gelmesin diye 5 cildin tümünü tarayarak yüksek çözünürlükte e-kitap haline bile getirdim.

Arkın Okul Çocuk Ansiklopedisi

Arkın Okul Çocuk Ansiklopedisi

Eski TRT dönemi dizileri

Nostalji arayışının bir başka ve en önemli ayağı, TRT’de bir dönem yayınlanan eski dizilerin arayışıydı. Önemliydi, çünkü onları arayıp bulmak daha kolaydı. Aklıma birçok eski dizi geldi, bunları teker teker arayıp bulmaya ve izlemeye başladım. Mesela Türk dizilerinden Çalıkuşu, Küçük Ağa, Kavanozdaki Adam gibi örnekler. Ne güzel işler yapıyormuşuz bir zamanlar. Şu an tek bir Türk dizisi izlemediğimi düşünürsek, aradaki fark benim için çok keskin bir çizgi.

Bir de yabancı diziler vardı tabi ki. 80’lerin Kara Şimşek, Evli ve Çocuklu, MacGyver, Star Trek: The Next Generation gibi dizileri çok daha önceden bulup izlemeye başlamıştım zaten. Ama eskilerden başka diziler de geliyordu aklıma. Mesela Bruce Willis’in Mavi Ay’ı gibi. Bunu da Youtube üzerinden tüm sezonalrını bularak haftalarca izledim. Hem de o zamanki orijinal Türkçe seslendirmesiyle. Çok daha eski bir dizi, onu kimler hatırlar bilmem: Aşk Gemisi. Onun da sadece bir bölümünü bulup izledim. Gerçekten güzel bir nostalji oldu. O zamanki dizilerin en kötüsü bile belli bir kalitenin üzerindeydi.

Oyuncaklar (Lego, Playmobil)

Oyuncaklar deyince sonu yok aslında. Ancak en çok akılda kalanları ve ergenlik dönemine kadar hayatta kalmayı başarabilenlerden bazıları daha net aklımda. Mesela onlarla sayısız farklı şey yaptığım lego setim ve Playmobil asker setim. Bunları tabi anılarımda yaşatmak ve benzerlerini bulursam sadece fotoğraflarına bakmak durumunda kalıyorum. Çünkü ansiklopedinin aksine, onların benzerleri, sizin kendinize ait oyuncaklarınızın yerini tutmaz. Onlarda kendi deneyimleriniz saklı. Bu yaşa geldiğimde halde buna karşı özlem duyuyor olmamın sebebi de o dönemin sizde hatırlattığı hissiyat. Çocuksunuz, en güzel çağınız. Dünya adeta bir masal şatosu gibi, herşey saf ve temiz. O döneme dair anılarınız, sizin belki de en değerli şeyiniz. İşte sözünü ettiğim hissiyat bu. Aşağıda da, bendeki playmobil setinin sanırım aynısı. Topu, kılıcı, borazanı ve Amerikan bayrağını tam olarak hatırlayamadım ama sanırım benim setim buydu. Bu setin fotoğrafını da yine İnternette arama yaparak buldum. Bunlar muhtemelen artık koleksiyoncularda veya şans eseri yine benim yaşımda olup oyuncaklarını saklamayı etrcih edenlerde olabilir. Ama dediğim gibi, sizdeki aslının, o dokunduğunuz kendi oyuncağınızın yerini tutmaz.

Playmobil seti

Playmobil seti

Eski deneyimleri yeniden yaşamak

Bu da aslında diğerleri kadar olmasa da eskiyi hatırlatan bir başka nostalji arayışıydı. Örnek çok eskiden, hatta küçükken gittiğiniz ama bir daha gitmediğiniz bir yere gitmek, eskiden deneyimlediğiniz ama uzun süre yapmadığınız bir şeyi yapmak veya çok eskiden taddığınız bir lezzeti yeniden tadmak gibi.

Bunun ilk adımı olarak Beyoğlu Çikolatacısı gelmişti aklıma. İstiklal Caddesi’nde bir şubesi var, bilenler bilir. Bu çikolatacıyı farklı yapansa, lezzetinin yanı sıra çikolatayı jelatinde ve küçük parçalar halidne satmasıydı. Ben çok küçükken ailem alırdı sıklıkla. Benim sonradan böyle bir alışkanlığım olmadı. Yıllardır önünden geçip bakmama rağmen oradan hiç çikolata almaıdğımı farkettim ve sırf oradan çikolata almak için İstiklal Caddesi’ne gittim. Çok uzun yıllar sonra eski bir deneyimin tekrarıydı. Kısa süreli de olsa eski günleri hatırlattı.

Buraya kadar olan kısımda sadece kendi deneyimlerimi anlattım. Bu yazıyı yazmaya başlarken de amacım sadece bu kısmı aktarmaktı ancak son yıllarda artan retro pazarlama akımı için de güzel bir giriş olacağını düşünerek iki konuyu birleştirme kararı aldım. Şimdi bende yaşanan bu değişim sadece benimle mi sınırlı kaldı ve neden son yıllarda nostaljiye olan ilgi arttı ona bakalım.

Son yıllarda artan nostalji talebi

Mutlaka siz de dikkat etmişsinizdir. Son yıllarda retro ürünlere karşı bir talep var ve üreticiler de bu talebin farkında oldukları için retro ürünler daha sık görülmeye başlandı.

Ürün bazında baktığımızda Türkiye’de bunun en belirgin uygulaması, markaların çıkardıkları nostaljik ambalajlı ürünlerdi. Bunlardan ilki, Migros’un 2011 yılında 57. yılı şerefine 57 yıl öncesinin fiyatlarıyla sloganı ile yaptığı kampanyaydı. Kampanya kapsamında birçok ürün nostaljik ambalajlarıyla satışa sunuldu.

Migros retro ürünler kataloğu

Migros retro ürünler kataloğu

Migros, bu uygulamasına daha sonraki yıllarda da devam etti. Aynı şekilde markalar da Migros kampanyasından bağımsız olarak eski ambalajlarında ürünler çıkarmaya başladı.

Retro ürünler her zaman vardı, ancak hiçbir zaman son dönemdeki kadar sık olmadı ve talep görmedi. Teknoloji dünyası da buna kayıtsız kalmadı. Atari Retro Box, Commodore 64 miniThe Super Retro Boy (Game Boy) tasarlandı. Ama hiçbiri, oyun salonlarından hatırladığımız mini oyun kabininin yarattığı etkiyi yaratmadı tabi ki.

O dönemi yaşayıp da, şu mini konsolu görüp de heyecanlanmayacak olan var mıdır?

Stranger Things ve 80’ler retrosu

Stranger Things, Netflix’in en popüler dizilerinden birisi. Başarısının sırlarından birisi iyi pazarlanması kuşkusuz. Ancak asıl önemli etken, dizinin içinde 80’ler konseptinin başarılı bir şekilde uygulanması. Diziyi izleyenler (özellikle ilk sezonda) kendilerini gerçekten 80’ler atmosferinde buldular. Bu, epeydir tadını alamadığımız bir deneyimdi. Belki de bu yüzden bu kadar popüler hale geldi. Birçok kişi kendisinden ve geçmişinden bir parça bulduğu için diziyi bu kadar sevdi.

Stranger Things'teki 80'ler öğeleri

Stranger Things’teki 80’ler öğeleri

Retro pazarlamanın geleceği

Pazarlamanın geleneksel yöntemlerinin artık modası geçti. Artık etkili olan yöntemlerin ortak bir noktası var; doğallık ve bağ kurma. Retro pazarlama da gücünü buradan alıyor. Ben yazının önemli bir bölümünde nostalji arayışımın temellerini anlattım. Bugün birçok insan da farkında olmadan benzer arayışların içinde. Bu da demek oluyor ki retro pazarlamanın önü açık. Bana göre henüz erken aşamasındaki retro pazarlama için gidilebilecek çok yol, denenebilecek çok seçenek var. Markalar, retro pazarlamayı etkili şekilde kullanarak tüketiciyle bağ kurmayı başarabilirler.

+ Yorum bulunmuyor

Yorum Yaz