1950’lerden günümüze: “Zamanın ruhu”

1950’lerden günümüze: “Zamanın ruhu”


Dünya tarihindeki her dönem, kendine has özellikler taşıyor. Geriye dönüp baktığımızda her dönemin birbirinden farklı olduğunu ve zamanın koşullarının gereği olarak o dönemki kültürel yapıyı, sosyolojiyi ve insan psikolojisini şekillendirdiğini görüyoruz. Yani zaman içerisinde sadece bilim, teknoloji, mimari vs. değişmiyor; insanlar da, onların algıları, ahlâk değerleri, dünyaya bakışları da değişiyor. İşte, insanın bu değişen düşünce yapısı ve sonuçlarına “zamanın ruhu” diyoruz.

Bu yazıda, 20. Yüzyıl’ın başlarından itibaren her 10 yılda bir değişen dönemleri 1950’lerden başlayarak günümüze doğru değerlendireceğim.

1950’ler

Yazıyı hazırlarken amacım, en çarpıcı farkın olduğu 1950’lerle günümüzü karşılaştırmaktı. II. Dünya Savaşı sonrası nispeten sakin ve huzurlu bir ortama kavuşan dünyanın o dönemki genel durumunu başlangıç olarak referans almak benim için ayrıca anlamlı bir seçim.

1950'lerde İstanbul, Eminönü
1950’lerde İstanbul, Eminönü

Kitlelerin benzerliği

50’lerdeki dönem insanı şık giyimi ile dikkat çekiyor. 50’ler modası tüm dünyada benzer şekilde yansımış. Yukarıdaki fotoğraftan Eminönü silüetini çıkarsanız ve New York manzarası ekleseniz bunu kimse farketmeyebilir ve 50’ler ABD’sine ait bir fotoğrafa baktığını düşünebilirdi.

Benzerliğin bu derece yüksek olmasının bir nedeni, o dönem Türkiyesi’nin modern olması elbette. Ancak bir başka güçlü neden de, Alvin Toffler’ın Üçüncü Dalga kitabında öne sürdüğü üzere ülkelerin henüz İkinci Dalga toplumu olmaları. İkinci Dalga toplumlarında kitleler ağırlıklı olarak birbirine benzerler çünkü hemen hemen her şey merkezidir.

‘Kitlelerin benzerliği’ odağında yukarıdaki fotoğrafı tekrar incelediğimizde dönem modasının kitleler üzerinde ne denli hakim olduğu açıkca görebiliyoruz. Erkeklerin neredeyse tamamının takım elbise giyiyor ve çoğu şapka ya da kasket takıyor Kadınların çoğunda benzer saç modelleri, üzerlerinde vatkalı pardesüler var. Günümüzde de moda, insanların giyim tarzını doğrudan etkiliyor ancak çeşitlilik çok fazla. Bu yüzden, günümüze ait herhangi bir insan kalabalığı fotoğrafında genel bir kıyafet hakimiyeti görmemiz mümkün olmaz.

İstanbul’daki hızlı dönüşüm

1950’lerde İstanbul özelinde farklı bir durum daha vardı. 1950’de 1.166.477 kişilik İstanbul nüfusunun %20’lik bölümünü gayrimüslim azınlıklar oluşturuyordu. 50’ler dönemi için şehirli nüfusun baskın olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, 1955’deki 6-7 Eylül sonrasında değişmeye başladı ve İstanbul’da yaşayan gayrımüslim nüfusun önemli bir kısmı yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Başta Beyoğlu Tarlabaşı olmak üzere onlardan boşalan metruk binalara Anadolu’dan gelen nüfus yerleşmeye başladı ve İstanbul’un demografik yapısı hızlı bir dönüşüm geçirdi.

50’lerde zamanın ruhu

50’ler insan şık giyimli, konuşmasına özen gösteren, saygıyı ve nezaketi ön planda tutan bir profile sahipti. Sanayi Devrimi ve onun yansıması olan tüm uygulamalar zirvesini yaşıyordu. Kitlesellik baskındı.

1960’lar

1960’lar, tüm dünyada değişimin başladığı ilk dönem olarak kabul edilebilir. Ancak buna rağmen 1960’da 3 milyar olan dünya nüfusunun 3’te 2’si kırsal kesimde yaşarken sadece 3’te 1’i şehirlerde yaşıyordu. Bu dönemde, Türkiye’deki değişim daha hızlı yaşanıyordu. İstanbul’da 1960’larda Anadolu’dan ciddi bir göç dalgası gelmeye başladı. İzinsiz gecekondu yapımı ve tarihi binaların izinsiz kullanımı sebebiyle hızlı bir dönüşüm sürecine girildi. 1965’e gelindiğinde İstanbul nüfusu 2.293.823’e yükselmişti.

60’larda zamanın ruhu

60’ların özellikle yarısına kadar olan döneminde 50’ler etkisinin hâlâ baskın olduğunu söyleyebiliriz. 60’lar insanı genel anlamda yine şık giyimli, kibar, konuşmasına özen gösteren ve saygılı üslupla konuşan bir profile sahip. Ancak 60’ların sonuna doğru bu genel özelliklerin değişmeye başladığı görülüyor.

1970’ler

1970’ler; savaşlar, uluslararası krizler ve protesto hareketleriyle öne çıkan ve II. Dünya Savaşı’ndan bu yana küresel anlamda huzurun ilk kez fazlasıyla bozulduğu, aynı zamanda Türkiye için de zorlu bir dönemdi. 1970’lerin hakim ruhunu, farklı tarafların çatışma ortamı olarak özetleyebiliriz.

İstanbul’un nüfus artışı 70’lerde hız kazandı. 1970’te 3 milyon olan nüfus, 1975’te 3,9 milyona yükseldi. Göçle gelen yüksek nüfus artışına rağmen şehre adaptasyon ve şehirli olma çabası yüksekti.

Kısa yoldan zengin olma hayalleri

70’lerde köyden kente göç dalgasının da etkisiyle kısa yoldan zengin olma ve sınıf atlama hayalleri de hız kazandı. “İstanbul’un taşı toprağı altın” dönemi yaşanıyordu. Bu furya, 70’lerin ortasından, yine 80’lerin ortasına kadar Türk sinemasında da kendisine yer buldu.

Öncü dijital dönem

Bildiğimiz anlamda ilk kişisel bilgisayarların ortaya çıkıp kullanılmaya başlandığı 1970’leri öncü dijital dönem olarak kabul edebiliriz. Analogla dijital ilk kez anlamlı bir şekilde çakışıyordu. Bu dönemle birlikte dijital cihazlar da hayatımıza daha fazla girmeye başladı.

70’lerde zamanın ruhu

70’ler insanın genel profili 50 ve 60’lardakinden farklılaşmış durumdaydı. Kitleselliğin hâlâ baskın olmasına rağmen fikir ayrılıklarının derinleşmesi ve yozlaşmanın başlangıcı bu dönemde açıkca görülüyor.

1980’ler

Alışveriş çılgınlığı

80’ler, ekonomik, politik ve askeri açıdan zorlukların yaşandığı 70’lerden sonra bir rahatlama dönemiydi adeta. 80’ler, ABD’de AVM ve kredi kartı çağının, alışveriş ve tüketim çılgınlığının yaşanmaya başladığı lüks ve şatafat dönemiydi.

Dünyadaki şehir nüfusu ile kırsal nüfus arasındaki farkın kapanma hızı 80’lerin ortasından itibaren hızlandı.

Şehirleşme hızlanıyor

Sanayi Devrimi’nden bu yana şehir nüfusunun kırsal nüfusa farkı ağır ama istikrarlı şekilde azalıyordu. 80’lerin ortasından itibarense fark giderek daha hızlı şekilde kapanmaya başladı. Kırsal nüfus, şehirlere akın ediyordu. Geçmişte kırsal kesimden büyük şehirlere göç eden insanlar, genellikle potansiyel taşıyan ve kendisine uygun bir konum arayan kişilerdi. Şehir nüfusunun yavaş şekilde artması, şehirli nüfusun baskın olmasını ve yeni gelenlerin şehre adapte olarak şehirli hale gelmesini sağlıyordu. 80’ler, bu durumun kırılmaya ve yüksek miktarda göç sebebiyle şehirli nüfus dengesinin bozulmaya başladığı dönem oldu.

İstanbul nüfusu hızla artıyor

Dünya’daki bu şehirleşme trendinden Türkiye de fazlasıyla nasibini almıştı. 1980’lerde İstanbul’un nüfus artışı adeta patlama yaptı. 1985’e gelindiğinde 5,8 milyon olan İstanbul’un nüfus artış oranı %41,66’ya ulaşmıştı. Aynı dönemde Türkiye’nin genel nüfus artış hızı %24,88’di. Türkiye nüfusu hızla artıyordu ancak İstanbul çok daha hızlı büyüyordu. İstanbul’un tek başına nüfusu, tüm 1980’de tüm Türkiye’nin %6,2’sine denk gelirken, bu oran 1985’te %10,8’e yükseldi. İstanbul’un Türkiye için önemi ve ağırlığı artıyordu.

80’lerde zamanın ruhu

80’ler insanı daha renkli ve daha tüketim odaklı bir profile sahipti. 70’lerde başlayan öncü dijital dönem, 80’lerde daha anlamlı hale gelmeye başladı. Kişisel bilgisayarların ve teknolojinin biraz daha insan hayatına girmesiyle “kişiselleşme” de ilk adımlarını atmaya başladı. Kitlesellik hâlâ baskın durumda.

1990’lar

80’lerdeki hızlı şehirleşme, 90’larda daha da artarak devam etti. Bu durum hem dünyada hem de Türkiye’de aynı ivme ile devam ediyordu.

90’larda İstanbul nüfusu daha da hızlı büyümeye devam etti. 1990’da 7,3 milyona ulaşan İstanbul’un nüfus artış hızı %44,78’le rekor seviyedeydi. 1997’ye gelindiğindeyse nüfus 9 milyonu aştı. 90’ların sonuna gelindiğinde İstanbul artık devasa bir şehirdi ve şehirli nüfus baskın olmaktan çıktı. Mega kent olarak adlandırılan şehir aslında koca bir kültür karmaşasının yaşandığı bir mega köy haline geldi. Şehrin ve şehirli insan kimliğinin yok olmaya başlaması, genel insan karakteristiğini de doğrudan etkiledi.

Son analog nesil

90’lar nesli, son analog nesil olarak da kabul edilebilir. Henüz İnternet’in, akıllı telefonların ve birçok teknolojik cihazın henüz hayatımızda olmadığı bu dönemi yaşayanların hayata olan algısı ile doğrudan İnternet ve teknoloji döneminde çocukluk geçiren 2000 sonrası neslinin algısı hiçbir zaman aynı olmayacak.

90’larda zamanın ruhu

90’lar, analogdan dijitale geçiş dönemiydi ve 80’lerin uzatılmış bir devamıydı. Kitlesellik hâlâ baskındı ancak 90’ların ikinci yarısından itibaren hayatın her alanında seçeneklerin çoğalmaya başlamasıyla bireysellikte de yükselme yaşandı. Biraz daha basitleştirirsek; 90’lar dönemi insanı, 50’ler dönemi insanından kalan son kırıntıları taşıyordu.

2000’ler

2000’lerde Türkiye’de şehirleşme hız kesmedi ve bu dönemde şehirli nüfus kırsaldan göç eden nüfusa karşı azınlığa düştü. Şehrin sosyo-kültürel normlarını artık bu grup belirlediği için şehirli olma kavramı stndart olmaktan çıkıp zayıf bir idealizme dönüştü.

İnternet ve teknoloji çağı

2000’lerde dünyada ve Türkiye’de İnternet hayatımıza girmeye başladı. Kişisel ve bilgisayarların ve akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla teknoloji hayatımıza büyük bir hızla etki etmeye başladı. Artık işlerin çoğunun bilgisayarla yapılmaya başlandığı bu dönem ortalama beyaz yakalının belki de son altın çağıydı.

Ürün ve tüketim çağı

Teknoloji sayesinde üretim hızlandı ve kolaylaştı. İnternet ve e-ticaret sayesinde müşteri, satıcı ve ürün sayısı ile birlikte ürün çeşitliliği de arttı. Her kategorideki bu artış rekâbeti getirirken ürünlerdeki kâr marjlarını düşürdü. Bunun sonucu olarak da ortalama müşteri değeri düşmeye başladı.

11 Eylül sonrası dünya

Dünyayı siyasi ve sosyolojik anlamda bölümlere ayırdığımızda 11 Eylül 2001 öncesini ve sonrasını iki farklı dönem olarak ele almamız gerekir. 11 Eylül öncesinde her ülkenin, başka ülke insanlarıyla ilgili algısı genel anlamda muğlak ve griyken, 11 Eylül sonrası dönemde algılar netleşti ve sabitleşti. Ülkelerde içe kapanma, yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve milliyetçiliğin yükselmeye başladığı 11 Eylül 2001 sonrasında dünya bir daha aynı olmadı.

2000’lerde zamanın ruhu

2000’ler insanında bireyselleşme belirginleşti. İnternetin ve teknolojinin etkisiyle iletişim kültürü değişti.

2010’lar

New York’un nüfusu 1950’de 7,89 milyon iken, 2010’a gelindiğinde çok küçük bir artışla 8,17 milyona yükseldi. Ancak nüfusun yapısı tamamiyle değişmişti. 1950’de New York nüfusunun %90’nı beyazlar oluştururken, 2010’da bu oran %44’e geriledi. Ancak başta İstanbul olmak üzere Türkiye’deki büyük şehirlerde yaşanan nüfus artışı ve sosyo-kültürel değişim çok daha büyüktü.

Politikada sertleşme, milliyetçilikte yükseliş

11 Eylül 2001 sonrası dünyadaki değişim 2010’larda olgunluk dönemini yaşamaya başladı. ABD’de ve Avrupa’da sağ partiler ve milliyetçilikte ciddi bir yükselme yaşandı. Politik ortam ve söylemler de buna paralel olarak sertleşti ve siyasetin dili daha önce hiç olmadığı kadar bayağılaştı.

İnternet ve sosyal medya çağı

Sosyal medya ve İnternet bu dönemde hayatımızı, konuşma ve iletişim kurma şeklimizi değiştirmeye başladı.

İnsanlık tarihinde daha önce hiçbir dönemde bu kadar çok sıradan insan, bu kadar kolay sesini duyurabilme şansı bulamamıştı. İnternet ve sosyal medya buna olanak verdi. Ünlü olmak için birçok toplumsal ve ahlâk kuralı kişiler için geçerliliğini yitirmeye başladı.

“Şan ve şöhret genellikle bir aktör-seyirci ilişkisi mahaiyetindedir. Etrafta bize bakan seyirciler bulunduğu açıkça belli değilse, şöhret için çaba sarfetmeyiz.”

Eric Hoffer, Kesin İnançlılar.

İş yaşamı ve beyaz yakalıların düşüşü

Teknoloji ve otomasyondaki yükselişle birlikte beyaz yakalı işlerde bilgisayara dayalı uzmanlık da azalmaya başladı. Mesleklerin hızla ortadan kaybolup yenilerinin ortaya çıktığı bu dönemde artık aynı işi uzun yıllar yapmak mümkün olmamaya başladı. Ortalama bir beyaz yakalı için evrim geçiren meslekler arasında hayatta kalabilmek için sonu gelmeyen bir kendini geliştirme ve rekâbet dönemi başladı. Bir beyaz yakalayı bir başkası ile değiştirmek kolaylaştığı için ortalama beyaz yakalı işverenler için daha kolay gözden çıkarılabilir hale geldi. Yaşanan bu süreç, orta sınıfın da gerilemesine yol açtı.

Bu dönemde çalışanlar ve hiyerarşik yapılar anlamında da değişiklikler oldu. İşyerlerindeki kılık kıyafet kuralları esnedi, açık ofis yapılarına geçildi.

2010’larda zamanın ruhu

2010’larda İnternet ve sosyal medya, genel insan davranışlarının şekillenmesinde etkili bir unsur haline gelirken, kitlesellik her alanda yok oldu. Seçenek bolluğu ve çeşitlilik içerisinde sayısız farklı insan tipi ve davranış kalıbı ortaya çıktı.

2020’ler

2020’lerde henüz 2-3 sene geçirmiş olmamıza rağmen değişimin hızı ve etkisi daha önceki on yıllara göre oldukça yüksek. Küresel salgının başlangıcına denk gelen bu dönemle birlikte evden ve uzaktan çalışma dönemi başladı.

İnternet ve sosyal medya artık hayatın tam olarak merkezinde. Gündemleri sosyal medya belirliyor. Artık birbirine yakın görünen iki insanın arasında binlerce farklı insan tonu var. SJW olarak tabir sosyal adalet savaşçılarının da etkisiyle insanların hemen her konudaki hassasiyeti yükseldi. Gündemdeki her konu bu hassasiyetler ve binlerce farklı insan tonunun süzgecinden geçerken kişiler ve gruplar arasındaki sağlıklı iletişim kurmak ve anlaşabilmek giderek zorlaşırken kutuplaşma da arttı.

Tedarik krizleri, yükselen enflasyon ve Türkiye özelindeki ekonomik kriz hayatı sert şekilde etkiledi. Hem ticarette hem de bireysel ekonomik zorlukların sonucu olarak günü kurtarma ve voleyi vurma anlayışı güçlendi. Müşterinin değer algısı iyice düştü. Ürün ve hizmetlerin fiyatları yükselirken, kalitesi düştü. Kripto para, saadet ve yatırım zinciri gibi kolay kazanç olasılıklarına ilgi arttı.

Orta Doğu’da yaşanan savaşlar, siyasi ve ekonomik koşullardan ötürü Batı’ya göç hareketleri arttı. Türkiye bu konuda dünyada en çok etkilenen ülke oldu. Artık sokaklarda çok sayıda Orta Doğulu insan görmek mümkün. Bunun bazı hızlı sosyo-kültürel etkileri daha şimdiden yaşanmaya başladı. Yakın bir gelecekte hayatımızı daha derinden etkileyeceğini tahmin etmek zor değil.

2020’lerde zamanın ruhu

Sosyal medya sosyal hayatın ve gündemin temel belirleyicisi. Siyasi ve toplumsal nezaket hiç olmadığı kadar düştü. Küresel istikrarsızlık arttı. Eskiden bildiğimiz ve güvendiğimiz dünya artık yok. Orta sınıfın yaşam kalitesi ciddi şekilde düştü. İnsanlar hayallerinden uzaklaşmaya başlarken artık günü kurtarmak için yaşıyor ve çabalıyor.

Özet

  • Şehirlere yığılan yüksek nüfus ve sosyo-kültürel yapıların değişmesi
  • Düşen genel eğitim ve insan kalitesi
  • Teknolojinin yarattığı hızlı değişim ve dönüşüm
  • İnternet ve sosyal medya çağının yarattığı yeni iletişim ve kültürel normları
  • Kapitalizmin artan etkisi
  • Küresel istikrarsızlıkların artması

Son 70 yılda dünyayı ve insan hayatını derinden etkileyen sayısız gelişme oldu ve zaman içerisinde dönemin ruhu da değişirken insanlar da sosyo-kültürel ve psikolojik açıdan evrim geçirdi. İnsanlar artık daha ben merkezli, daha günlük yaşayan, daha rekabetçi, umursamaz ve nezaketsiz hale geldiler. Ve bunlar belki de hala iyi günlerimiz olabilir.

+ Yorum bulunmuyor

Yorum Yaz