Girişimcilikte idealizm ve sonuç odaklılık

Girişimcilikte idealizm ve sonuç odaklılık


Bu yazı son 17 yıllık dönemde yaşadığım ve gözlemlediğim bazı başarısız girişim ve kararların derlenmesinden oluşuyor.

İş dünyasında idealist düşünmek

İş dünyasında ve girişimcilikte idealizm, yeni bir proje ve amaç doğrultusunda hareket ederken en iyi ürünü ve hizmeti sunma, mükemmeli yakalama ve en iyi imajı oluşturma çabasıdır. Aslında bunun diğer bir karşılığı sabırsızlıktır. Çünkü bütün bunlar bir anda olmaz. Maddi kaynakların yanı sıra ihtiyaç olan bilgi ve deneyimdir. Bilgi ve deneyim birikimli bir süreçtir, zaman içerisinde oluşturulur. Daha yolun başında, birçok deneyim basamağını atlayarak yol almaya çalışmak idealist bir manevradır ve risklidir.

Neden sonuç odaklı düşünelim?

Sonuç odaklı hareket etme gerekliliğinin sebebi en basit şekilde çeşitli kaynakların yetersizliği ve baskısıdır. Zaman, para, imkanlar, fırsatlar, motivasyon. İdealist model daha fazla zaman alır, daha fazla maddi kaynak ister, daha fazla imkan ve süreç içerisinde azalmayacak bir motivasyon ister. Bunlarsa çoğunlukla elde olmaz ve siz şartlarınız elverişli olmadığı halde idealist modelde ısrar ettikçe kaybedersiniz. Nasıl mı? Onları da örneklerle görelim.

Kendi deneyimlerimden örnekler

Web projelerine yeni başladığımız (2003) dönemde bir web sitesi için 400$’lık bir iş almıştık. Ürün fotoğrafları çekmeyi de gerektiren bu iş için kendi bütçemle o zamanlar çok yeni olan dijital fotoğraf makinelerinden birini aldım. Niyetim, ürünleri bu makine ile çekmekti. Daha sonra da işe yarayacak bir yatırım yapmıştım. Ancak o dönemki proje ortağım benden daha farklı düşünüyordu. Ona göre yapılan iş sanatsal olmalıydı ve gerekirse proje bütçesi kadar  kaynak ayırarak profesyonel fotoğrafçıya çektirilmeliydi. Tabi ki müşteri ve fiyatlandırma ölçeği göz önünde bulundurulduğunda mantıklı bir önerme değildi. Sonuç olarak bu anlaşmazlık o işin kaçmasına sebep oldu o dönem. Daha sonra proje ortağım haklı olduğumu söylemiş olsa da iş işten geçmişti. Gereğinden fazla idealist düşünmüştü, bu da sonucu etkilemişti.

Kendi firmamı kurduğum (2004) dönemde, yine o zamanki ortağımla beraber bu sefer aynı hataya beraber düşmüştük. En büyük hatayı firmanın kuruluş tipinde yaptık. Müşterimize güven verelim düşüncesiyle şahıs firmasını yerine doğrudan limited şirketi kurduk. Normal bir firmanın iki katı temel gidere sahip olduk böylece (sırf güven verelim diye!). Yetmedi, daha henüz yeni kurulmuş olmasına rağmen adeta kurumsal kimlik oluşturmaya çalıştık. Hazırladığımız sözleşmeler hisse senedi gibi bir görselliğe sahipti. Özellikle görsel detaylara fazla zaman harcıyorduk. Tüm bunlar iyiydi, güzeldi ancak biz zaman, para ve motivasyon baskısı içerisindeydik. Bunlarla oyalanmak yerine direkt olarak satışa odaklanmak daha mantıklı olurdu. Sonuç odaklı hareket etmediğimiz için de 1 yılı göremeden firmayı kapatmak zorunda kaldık.

İdealist örnekler

Kendi deneyimlerimden sonra şimdi de gözlemlediğim idealist girişimcilik örneklerine bakalım.

İlk ciddi Türk FPS oyununu yapma çabası: Pusu

Pusu, ilk ciddi Türk FPS oyunu olma iddiasıyla yapılmaya çalışılan bir projeydi. O dönemde ben de projeyi yakından takip ediyordum. Sıfırdan bir oyun motoru ile geliştirme yapılıyordu. Birkaç senelik bir çabanın ardından 2005’te piyasaya sürülen oyun, iddia edileni vermekten çok uzaktı. Çünkü hedef büyük, kaynaklar yetersizdi. Pusu ekibi, bazı adımları doğrudan atlayarak ortaya yeni ve çok iyi bir ürün çıkarmak istedi. Ancak daha önce de dediğim gibi, bilgi ve deneyim birikimli bir süreçtir. ABD’li oyun programcısı John Carmack ilk denemesinde Doom’u (1993) yapmadı. Öncesinde Wolfenstein da dahil 21 oyun geliştirme projesinde yer almıştı. FPS türünü adeta yaratan Id Software’in (John Carmak’ın firması) bile kendi içinde bir gelişim süreci vardı yani. Infosfer (3TE Games) ise daha henüz Doom’u bile yapmadan son model FPS yapmaya girişmişti.

Doom oyunlarının evrimi (1993, 1994, 2004, 2016)

Sonuç olarak ortaya böyle bir şey çıkmadı. Önce Doom gibi basit ancak yerel dinamiklere sahip bir oyun tasarlanmış olsaydı iyi bir başlangıç olabilirdi. Ya da sıfırdan oyun motoru geliştirmek yerine mevcut bir motoru satın alıp geliştirme yapılabilirdi. Örneğin Valve isimli bir firma tarafından sıfırdan bir oyun motoru yazmak yazmak yerine Quake oyun motorunun satın alınarak geliştirilmesi ile yapılmıştı. O oyunun adı Half Life dı. FPS türüne sınıf atlatan ve piyasaya sürüldükten 10 yıl sonra bile adından söz ettirebilen bir oyundu. Valve, katabileceği farklılıklara odaklanmış ve ortaya eşsiz bir oyun çıkarmıştı. Kimse Half Life’ın Quake oyun motoru ile yapıldığından söz etmiyor, Valve’in başarısını konuşuyordu. Sonuç odaklı yaklaşım başarılı olmuştu.

Hükümran Senfoni

Bir başka iddialı Türk oyun projesi: Hükümran Senfoni

Ceidot isimli yerli bir firma tarafından geliştirilen Hükümran Senfoni ise Pusu’dan daha çok umut veren, görsel ve teknik yanıyla daha ciddi bir projeydi. Projenin, dönemin şartlarına göre iyi bir bütçesi de vardı. Ancak proje büyüktü ve kaynak da buna oranla yetersiz kalınca gerçekleşemedi. Buradaki idealist yaklaşım da yine mütevazi bir başlangıç yamak yerine ilk seferde en iyiyi yapma çabasıydı. Basit bir başlangıç oyunun getireceği proje tecrübesi ile daha iyi ciddi bir projeye girişilebilirdi.

TazeDirekt’in kendi çiftliğini kurması

İnternet yatırımcısı Hasan Aslanoba, food-tech konusundaki deneyimini kendi projesi olan TazeDirekt’te kullanmak istedi. Açıkcası kendisinin stratejisi doğruydu, keşke projenin arkasında durabilseydi. Ancak TazeDirekt, doğası gereği çok masraflı bir projeydi ve karlılığa ulaşması zaman alacaktı. TazeDirekt, kendi çiftliğinde yetiştirdiği ürünlerini kendi depoloama ve dağıtım ağını kullanarak müşterilerine ulaştırıyordu. Bu proje sadece depolama ve dağıtım ağı olarak başlayıp, zaman içerisinde kendi ürünlerini satan bir modele evrilebilirdi. Üretim tabanlı tüm masraf ve riskler de tedarikçilerin üzerinde olurdu bu süreçte. Ancak idealist davranıldı. Sonuçta kendi çiftliğine sahip olmak işletme giderlerinde önemli bir yer tutuyordu ve proje sürdürülemez hale geldiği için aniden sonlandırıldı.

Sonuç odaklı örnek: Yemeksepeti’nin satışı

Yemeksepeti’nin 589 milyon dolara Delivery Hero’ya satılması epeyce konuşulmuştu. Kimilerine göre bu muazzam bir satışken, kimileri ise satmadan yoluna devam edebileceğini düşünüyordu. Ben de bununla ilgili olarak yazdığım yazımda Star Wars: The Phanton Menace’da Qui-Gon Jinn’in “There’s Always a Bigger Fish” sözünü örnek olarak göstermiştim. Yani her zaman daha büyük bir balık vardır. O büyük balık siz değilseniz yutulursunuz. Yemeksepeti bir dünya devine karşı rekabet etmek yerine satışı tercih etti. Nerede bırakacağını bilmek de akılcı ve sonuç odaklı bir yaklaşımdır.

İdealist ve sonuç odaklı örneklerin ardından neleri yaparak sonuç odaklı olabileceğimize bakalım:

Hale Etkisi (Halo Effect)

Mükemmel olmaya çalışmayın. Belli bir standardın üzerinde hizmet veriyorsanız, bazı eksikleriniz görmezden gelinebilir. Bunu sağlayan şey Hale etkisi dediğimiz bir durum: Yani bir insan, nesne, şirket veya marka hakkındaki genel izlenimin, özel durumlarda bıraktığı izlenimin önüne geçmesi.

Sıfırdan yapmak yerine varolanı geliştirin

Daha önce oyun motorları örneğinde olduğu gibi, özellikle yazılım projelerinde hazır çözümleri tercih edin. Artık günümüzde bir proje için sıfırdan web sitesi tasarlayıp kodlamak mantıklı bir çözüm değil. Eğer ki iyi bir bütçeniz ve farklı ihtiyaçlarınız yoksa. Aynı şekilde, ihtiyacınız olan her türlü yazılımı sıfırdan yazmaya kalkmak yerine hazır çözümleri kullanmak zaman kazandırıcıdır. Böylece bu aşamalarda hızlıca yol alır ve asıl işinize odaklanabilirsiniz.

Söz konusu olan yazılım geliştirip satmaksa, yine hazır çözümler üzerine geliştirmeler yapmak zaman/kazanç dengesine göre çok daha verimlidir. Herşeyi sıfırdan yapmak zorunda değilsiniz. Siz, varolan ürüne kattıklarınızla veya onu pazarlama şeklinizle de farklılaşabilirsiniz.

Gelişime ayak uydurun

İş dünyasındaki idealizm kaynaklı hatalardan birisi de gelişime direnmek. Oysa ki günümüzce teknoloji ile birlikte herşey değişiyor. Değişime karşı idealist bir duruş, yok oluşla sonuçlanır. Köklü firmalardan bazıları değişime ayak uydurup hala varlığını sürdürebilirken, bazıları çoktan yok olup gitti bile. Bu sebeple firmaların teknolojik değişimler başta olmak üzere her türlü gelişim ve değişime ayak uydurması hayati önem taşıyor.

Örneğin ünlü İsviçreli saat markası Swatch, tüm ününü mekanik saatlerine borçlu. Ancak akıllı saatlerin ortaya çıktığı ilk dönemde oyuna dahil oldular, değişime direnmediler. Bu stratejinin, firmanın geleceğini ne ölçüde etkileyeceğini göreceğiz. Ancak şüphesiz ki yapılan manevra akılcı ve sonuç odaklı.

Gelişimi zamana yayın

Önce var olmaya odaklanın, bilgiyi ve deneyimi biriktirin, gelişimi zamana yayın, sonra farklılaşma ve mükemmelliyet arayışlarına girin.

İdealizm kötü değildir, ancak ertelenmelidir

Sonuç olarak idealizm kötü değildir, ancak yeterli şartlar oluşuna kadar ertelenmesi gereken bir tutumdur. Yeni bir girişimde izlenmesi gereken tek doğru strateji sonuç odaklı olmakdır.

2 Yorumlar

Yorum Yaz

+ Leave a Comment